Rabıta şirk midir?

 

Rabıta niçin şirk olsun? Çünkü rabıta, rabıta-i hubbî (sevgi cihetiyle olan rabıta)’dır, rabıta-i ibadî (ibadet amaçlı rabıta) değildir.
Yani biz şeyhimizi, ibadet niyetiyle düşünmüyoruz ki! veya ibadete müstahak da görmüyoruz. İbadete müstahak olan ancak Cenab-ı Mevla (cc)’dır. Ve ibadet de ancak ona yapılır. Biz şeyhimizi ancak sevmek için ve Allah rızası için düşünüyoruz. Bize Allah’ı hatırlattığı,
O’nun yolunu sevdirdiği için düşünüyoruz. Allah’ın aşkını, muhabbetini kazanmada bize rehberlik ettiği için düşünüyoruz.
Salih müminleri sevmeyi Allah emrettiği (46) için düşünüyoruz. Kişi sevdiğiyle beraber olduğu (47) ve asıl beraberliğin zahiri beraberlik olmayıp, gönül beraberliği olduğu için düşünüyoruz ve sevgi bağı kurma niyetiyle düşünüyoruz, tapma niyetiyle değil.
Ve sadece hatırlamak için düşünüyoruz, hâşâ şeyhe tapmıyoruz. Ve hâşâ tapmaya layık da görmüyoruz.
Fakat rabıtayı anlattığımızın ötesinde düşünüp şeyhi hakkında ifrata kaçan ve ona ulûhiyet yükleyen varsa biz de bunların elbette şirke düştüğünde hemfikiriz.
Bu noktada rabıtanın şirk olduğuna başlıca delil olarak sunulmakta olan Zümer Suresi’nin 3. ayet-i kerimesine değinmek yerinde olacak.
“O müşrikler derler ki: Biz putlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz”. (48)
Bu ayet-i kerime’de bahsi geçen müşriklerin şirke düşme sebepleri, kendilerini Allah’a yaklaştırmaları için putları aracı koymaları değil; o putlara tapmaları veya ibadete layık görmeleridir.
46 (Araf: 196)
47 (Buhari: 5702, Müslim: 4779)
48 (Zümer: 3)
45 (Muhammed:29)
Nitekim Allah’a aracı (vesile) konulabileceğini önceki sayfalarda da geçtiği üzere Maide Suresi’nin 35. Ayet-i celilesi bize bildirmekte, hatta emretmektedir. Allah’a bir şekilde yaklaşmayı istemek niye yasaklansın?
Dolayısıyla ‘Allah’la kul arasına başkasını sokmak şirktir’ şeklindeki bir iddia tutarsızdır. Evet. Böyle söyleyen müşriklerin şirke düşmeleri, ‘putları ibadete layık görmeleridir’ dedik. Çünkü Allah’tan başka tapılmaya layık yoktur.
Biz ise ‘şeyhimizi asla ibadete layık görmediğimizi’ altını defalarca çizerek ifade ettiğimize göre rabıtanın uzaktan veya yakından şirkle bir alakası olmadığı aşikârdır.
Faide: Allah dostlarını, âlimleri hatta tüm Müslümanları sevmek vaciptir.
“Benim dostum Kitab’ı indiren Allah’tır. O da Salihleri dost edinir”. (49)
“Ey iman edenler’ … Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Rasulü’dür ve namazı ikame edip, zekâtını veren müminlerdir”. (50)
Ayrıca Cenab-ı Mevla (cc), Tevbe suresi 119. ayeti celilede: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun”, buyurmuştur. Rabıta da bir nevi sadıklarla beraber olma yoludur.
Asıl beraberlik kalbi beraberliktir. Kalbi beraberlik olmadıktan sonra zahiri beraberliğin bir faydası yoktur.
Nitekim münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy zahiren devamlı Rasulullah (sav)’in yanında olmasına rağmen Mevla (cc) cenaze namazını kılmasına müsaade etmedi. Nuh (as)’ın oğlu ve karısı iman etmediği için ona yakınlıkları onları kurtaramadı.
Öte yandan Habeş Sultanı Necaşi, Peygamber (sav)’den çok uzakta olmasına rağmen vefat ettiğinde Cebrail (as) vefatını Efendimiz’e bildirdi ve Efendimiz ona gıyabi cenaze namazı kıldırdı.
Veysel Karani de Yemen illerinde kalbi Peygamber aşkıyla deve güden bir çobandı. Efendimiz’i hiç göremedi ama onun tarafından tabiinin hayırlısı ilan edildi. Demek ki asıl faydalı beraberlik cismen değil, kalben ve hubben (sevgi cihetinden olan) beraberliktir, gönül beraberliğidir.
İşte rabıta da manen salih zatlarla beraber olma yoludur. Kalbi onlara muhabbetle bağlamak, Allah için Allah dostlarını sevmektir.
Peygamber (sav)’in bir duası şöyleydi:
“Ya Rabbi bana sevgini nasib eyle ve sevgisi yüce katında fayda verenlerin sevgisini nasip eyle” (51)
49 (A’raf 196), 50 (Maide:54-55), 51 (Tirmizi: 3491)
Allah dostlarını sevmenin ne kadar faydalı olduğu tartışılmaz. Nitekim görüyoruz ki birçok namaz-niyaz bilmez insan, kötü yolda bocalarken bu zâtların vasıtasıyla hidayet buluyorlar ve güzel bir mümin haline geliyorlar.
Ayrıca rabıta asıl maksat değil, asıl maksada aracıdır. Asıl maksat Allah (cc) muhabbetine ulaşmaktır. Rabıta ise vesiledir.
Fakat âlimlerimiz ‘maksudun hükmü ne ise vesilelerinde hükmü aynıdır’ demişlerdir. Yani; “Allah’ı veya salih müminleri sevmek vacip olduğuna göre buna vesile olan şeyler de vaciptir”, denilebilir.