Halime ve Haris
sonunda çocukların doğru söylediğine inandılar ve bu olay onları çok etkiledi.
Haris süt çocuklarının kötü bir ruha sahip olmasından veya büyüye uğramasından
korktu ve karısına bu kötülükler meydana çıkmadan çocuğu annesine teslim
etmeleri gerektiğini söyledi. Halime onu bir kez daha Mekke'ye götürdü, geri
gö-türmelerinin asıl nledenini gizlemek niyetindeydi. Fakat Amine, daha önceki
fikirlerini neden değiştirdiklerini öğrenmek için çok ısrar etti, sonunda tüm
hikayeyi öğrendi. Her şeyi öğrendikten sonra Halime'yi teskin ederefc: «Benim
küçük oğlumda büyük harikalar gizli» dedi. Sonra hamileyken başından
geçenleri, kendi içinde bir ışık taşıdığının nasıl farkına vardığını anlattı.
Halime çocuğu yanında tutmaya razı olmuştu, fakat bu kez Amine çocuğuna kendi
bakmaya karar verdi: «Onu benimle bırak ve selametle evine dön» dedi.
Çocuk, annesiyle
Mekke'de yaklaşık üç yıl kadar mutlu yaşadı ve dedesinin, amcalarının,
halalarının ve kuzenlerinin beğenisini kazandı. Özellikle ona en yakın olanlar,
Muhammed'in anne-babasıyla aynı günde evlenen Abdu'I-Muttalib'in son
evliliğinden olma çocukları Hamza ve Safiye idi. Hamza, Muhammed'le (s.a.v.)
aynı yaştaydı. Safiye ise biraz daha küçüktü. Babası tarafından amca ve halası,
anne tarafından ise kuzenleri olan bu ikiliyle ömür boyu sürecek olan güçlü bir
bağ kurdu.
Altı yaşına
geldiğinde, annesi onu Yesrib'deki akrabalarına ziyarete götürmeye karar
verdi. Kuzeye giden bir kervana katıldılar, yanlarında iki deve vardı, birinde
Amine, diğerinde cariye ile Muhammed (s.a.v.) gidiyordu. Daha sonraları,
çocuk beraber kaldıkları Hazreçli akrabalarının yanında nasıl uçurtma uçurmayı
ve havuzda yüzmeyi Öğrendiğini hatırlayıp anlatırdı. Fakat Yesrib'den ayrılmalarından
kısa bir süre sonra Amine hastalandı ve kervandan ayrılıp orada kalmak zorunda
kaldılar. Birkaç gün sonra Amine vefat etti Yesrib'den çok uzak olmayan bir yerde, Ebva'da
ve oraya gömüldü. Şimdi iki taraftan da yetim olan çocuğu Bereke elinden
geldiğince teselli etmeye çalıştı. Bazı yolcuların yardımıyla onu Mekke'ye getirmeyi
başardı.
Şimdi artık ondan
tamamen dedesi sorumluydu. Günler geçtikçe Abdul-Muttalib'in Abdullah'a
duyduğu Özel sevginin onun oğluna aktarıldığı gözleniyordu. Abdu'l-Muttalib her
zaman Kabe'ye yakın olmayı seviyordu. Zemzem'i kazması emredildiğinde de
Hicr'de uyuyordu. Bu nedenle ailesi onun için Kutsal Ev'in gölgesine hergün
bir şilte sererdi. Babalarına duydukları saygı nedeniyle oraya, oğullarından
hiçbiri, hatta Hamza bile onun yanında oturmaya giremezdi; fakat küçük
torununun bu tür sorunları yoktu. Amcaları ona başka yerde oturmasını
söylediklerinde Abdü'l-Muttalib şöyle derdi: «Oğlumu olduğu gibi bırakın,
onun geleceği çok büyük.» Muhammed, onun yanında oturur ve sırtına binerdi.
Dedesi de onun yaptıklarını memnuniyetle seyrederdi. Hemen hemen hergün Kabe'de
ve Mekke'nin diğer yerlerinde elele görülebilirlerdi. Hatta Abdu'l-Muttalib,
Meclis'e giderken de beraberinde götürürdü. Hepsi kırk civarında tüm şeflerin
toplandığı bir mecliste çok Önemli meseleler konuşuluyordu ve seksen yaşındaki
yaşlı şef, yedi yaşındaki bu çocuğa olaylar konusundaki fikrini soruyordu.
Dedesi her seferinde «Oğlumu büyük bir gelecek bekliyor» derdi.
Annesinin ölümünden
iki yıl sonra yetim, dedesini de kaybetti. Abdu'l-Muttalib ölürken torununu,
babasının öz
kardeşi olan, amcası
Ebu Talib'e emanet etti. Ebu Talib de yeğenine dedesinden gördüğü sevgi ve
nezaketin aynısını gösterdi. Bundan sonra artık O, Ebu Talib'in oğullarından
biriydi, karısı Fatıma[1] da
çocuğun annesinin yerini tutmak için elinden geleni yapıyordu. Daha sonraki
yıllarda Mu-hammed (s.a.v.), onun kendi çocukları aç dururken, kendisini
doyurduğundan bahsederdi.
.
[1] Ebu Talıb gibi O da Haçim'in torunuydu, Abd el-Mutatalib'
in üvey kardeşi Esad'ın (Haşim'in oğlu)
kızı idi.'