34.   YESRİB’İN CEVABÎ

 

«Düşmanlık-ve kötülükle yoğrulmuş». Halklarım böy­le tanımlarken, altı yeni müslüman abartma yapmıyoriar-lardı. îç savaşın dördüncü çatışması olan Buas, bu vab[1]«-ti ortadan kaldırıp barış getirmemiş, savaşa sadece belli bir süre için ara vermeye yol açmıştı. Bu uzun süren: ça­tışmalar ve şiddetin gün geçtikçe artması ve düşünebilan adamları, bu sorunun sadece ortak bir başkanla, Karay'­ın Kureyş'i birleştirdiği gibi kendilerini birleştirecek adamla çözülebileceğini düşünmeye itmişti. Vahanın gelenlerinden biri olan Abdullah îbn Übey'e, çoğu kişi, muhtemel kral gözüyle bakıyordu. O son çatışmada Eva'e karşı savaşmamış, çatışmadan hemen önce adamlarını ge­ri çekmişti. Bununla birlikte o yine de bir Hazreçliydi; ve Evslilerin kendi kabilelerinden olmayan bir kralı kabul edip etmeyecekleri şüpheliydi.

Hazreçli altı adam, İslam'ın mesajını kendilerini din­leyen herkese ilettiler. Ertesi yaz, M.S. 621'de, beş tanesi tekrar Hacca geldiler. Beraberlerinde İkisi Eva'Ii yedi kişi daha getirdiler. Akabe'de, bu oniki adam Peygamber*biat ettiler*. Bu biat birinci Akabe Biati olarak bilinir. İçlerin­den biri şöyle anlattı: «tik Akabe'de geceleyin Feygan-ber'e biat ettik, Allah'a ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, çocuklarımızı dürmeyeceğimize[2], iftira etmeyeceğimize ve haktan ayrıl­madıkça ona itaat edeceğimize söz verdik. O da bize şöyle dedi: «Eğer bu söze uyarsanız, Cennet sizindir; bu günah­lardan bazılarını işlerseniz ve bu dünyada cezasını çeker­seniz, bu ceza onlara kefaret olur. Fakat bu biati Mahşer gününe dek ta'dil ederseniz, o zaman cezalandırmak veya affetmek Allah'a kalmıştır»[3]

Yesrib'li müslümanlar tekrar Yesrib'e doğru yola çı­karken, ' Peygamber (s.a.v.) onlarla birlikte, Habeşistan'­dan yeni dönen, Abdu'd-Dar sülalesinden Mus'ab'ı da on­larla birlikte gönderdi. Mus'ab (r.) onlara Kur'an okuya­cak ve dini emirleri öğretecekti. Mus'ab önceki yıl Müs­lüman olan altı kişiden biri olan Es'ad îbn Zürare'nin evi­ne misafir oldu. Mus'ab aynı zamanda namazlarda da imam olacaktı, çünkü müslüman olmalarına rağmen ne Evs'ten ne de Hazreç'ten diğerlerine Önderlik edecek ka­dar bilgili kimse yoktu.

Kayle'nin iki oğlunun soyundan gelenler arasındaki rekabet yıllardan beri sürüyordu. Bununla birlikte iki ka­bile arasında evlilikler meydana geliyordu. Bunun bir so­nucu olarak, Mus'ab'ın Hazreç'li ev sahibi Es'ad, Evs'in kollarından birinin başkanı olan Sa'd Îbn Muaz'm kuzeni oluyordu. Sa'd yeni dine şiddetle karşı çıkıyordu. Bu yüz­den, kuzeni Es'ad'la birlikte Musab ve bir grup müslu-manı bir gün kendi kabilesinin topraklarından olan bjr bahçede oturmuş, sohbet ediyor görünce sadece kızmakla kalmadı, Es'ad kuzeni olduğu için utandı da. Kendisi bir kötülük yapmak istememesine rağmen bu tür etkinliklere bir son vermek istediği için kendinden sonra kabilesinin en etkili adamı olan Useyd'e, gitti ve : «Bizim toprakları­mıza, zayıflarımızı kandırmak için gelen şu iki adama git», -şüphesiz bunları söylerken, Yesrib'den ilk müslüman olan ve şimdi hayatta olmayan kardeşi îlyas (r.)'i düşünüyordu [4]«Onları buradan çıkar ve bizim toprakiarmııza gir-meyi onlara yasakla. Eğer Es'ad akrabam olmasaydı bu yükü sana yüklemezdim. Fakat o benim annemin kizkar-deşinin oğlu, bu yüzden ona bir şey yapamam». Useyd mız­rağını aldı, onların yanına gitti ve takınabildiği en sert ifade ile: «İkinizi buraya, zayıfları kandırmaya getiren sebep ne? Eğer hayatta kalmak istiyorsanız buradan gidin» dedi. Mus'ab ona baktı ve çok yumuşak bir tonda: «Neden oturup, benim söylediklerimi dinlemiyorsun? Dinledikten sonra, hoşuna giderse kabul eder, gitmezse kabul etmez­sin» dedi. Peygamber (s.a.v.)'in elçisinin görünüşünden ve davranışından hoşlanan Useyd: «Doğru bir söz» dedi ve mızrağını yere dayayarak onların yanma oturdu. Mus'ab ona islâm'ı anlattı ve Kur'an okudu; Useyd'in yüzündeki ifade değişti. Onun yüzündeki aydınlık ve yumuşamadan etrafındakiler onun müslüman olduğunu anladılar. Mus'­ab (r.) bitirdiğinde: «Bu sözler ne kadar güzel ve harika!* dedi. «Bu dine girmek isteyince ne yapılır?» diye sordu Ona, kendisini temizlemek için baştan ayağa yıkaması ve elbiselerini temizlemesi gerektiğini söylediler. Oturdukları bahçede bir kuyu vardı. Useyd kuyudan su ahp yıkandı, elbiselerini temizledi ve Allah'tan başka ilah yoktur. Mu-hammed (s.a.v.) Allah'ın Rasulüdür diye şehadet etti. Ona nasıl namaz kılınacağını gösterdiler, o da namaz kıldı. Da­ha sonra: «Arkamda öyle bir adam var ki o size uyarsa, tüm halkı ona uyar. Şimdi onu size göndereceğim.» dedi. Kabilesinden adamların   yanma   döndü.   O yanlarına varmadan, onlar Useyd'in değiştiğini anlamışlardı. «Ne yaptın?» dedi Sa'd. Useyd: «îki adamla da konuştum ve Tanrıya andolsun onlarda bir zarar görmedim. Onların devam etmesine izin verdim, onlar da: İstediğiniz gibi ya­pacağız' dediler», dedi- «Gördüğüm kadarıyla senden fay­da yok» diyen Sa'd mızrağı onun elinden aldı ve hâlâ bah­çede sakince oturan müslümanlara doğru gitti. Kuzeni Es'­ad'ı azarladı ve onu akrabalığını kötüye kullanmakla suçladı. Fakat Mus'ab (r.) araya girdi ve Useyd'e söyledikle-rini ona da söyledi. Bunun üzerine Sa'd onu dinlemeyi ka­bul etti. Sonuç ayi-i Useyd'inki gibiydi.

Sa'd namaz kıldıktan sonra, Useyd ve beraberindeki­lerle halkın toplu olduğu meclise gitti. Sa'd onlara hitap etti ve: «Sizin aranızda benim konumum nedir?» diye sor­du. Onlar: «Sen bizim başkanimızsin, aramızda en ada­letli ve liderliğe en uygun olansın» dediler. «O halde» de­di Sa'd, «Allah'a ve Rasulüne inanmadıkça aranızdan hiç bir erkek ve kadınla konuşmayacağıma yemin ediyorum». Akşam olmadan onun kabilesinden müslüman olmayan bir tek kişi kalmamıştı.

Mus'ab (r.) on bir ay kadar Es'adla kaldı ve İslam'a girenlerin çoğu bu dönemde girdiler. Hac zamanı yaklaş­tığında Mus'ab Evs ve Hazreç'in çeşitli boylarında neler olduğunu Peygamber (s.a.v.)'e haber vermek için Mekke'­ye döndü.

Peygamber (s.a.v.) kendisine gösterilen, iki kaya yı­ğını arasındaki sulak ülkenin Yesrifa olduğunu ve bu kez kendisinin de göçedenler arasında olacağını biliyordu. Mu-hainmed (s.a.v.) Mekke'de çok az insana, yengesi Ümm El-Fadl ve müslüman olmadığı halde onu ele vermeyen v sırlarını saklayan amcası Abbas kadar güvenirdi. Bu yüz­den ikisine, Yesrib'e yerleşip orada yaşamak istediğini, ve bunun Hac döneminde gelecek olan delegeye bağlı oldu ğunu anlattı. Bunu duyan Abbas, yeğeniyle birlikte dele­gelerin yanma gitmenin kendisi için bir görev olduğunu söyledi, Peygamber  (s.a.v.)  de bunu kabul etti.

Mus'ab Yesrib'li müslümanlardan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, aralarında anlaştıkları üzere, 73 erkek ve 8 kadından oluşan bir müslüman grup Peygamber (s.a.v.) '-le anlaşmak üzere Hac  yolculuğuna çıktılar. Onların li­derlerinden biri Hazreç'Ii bir lider olan Berâ idi. Yolculu­ğun ilk günlerinden itibaren onu bir düşüncedir almıştı. Onlar Mekke'ye Allah'ın Ev'i Kâ'benin bulunduğu ve tüm Arabistanın hac merkezi olan çehre doğru yol alıyorlardı; aynı zamanda orada Peygamber (s.a.v.)   vardı ve Kur'an ilk olarak orada indirilmişti, bu yüzden gönülleri o yana doğru meylediyordu. Böyle olduğu halde namaz vakti ge­lince oraya sırt çevirip kuzeye, Suriye'ye dönmek doğru muydu? Bu sadece bir düşünceden öte gitmeyebilirdi, çün­kü Berâ'nın birkaç aylık ömrü kalmıştı ve ölüme yakla­şan kişilerin çoğunlukla önsezileri kuvvetli olurdu. Her ne ise Berâ düşündüklerini arkadaşlarına anlattı, onlar da Peygamber (s.a.v.)'in Suriye, yani Kudüs'e doğru namaz kıldığını ve ondan farklı davranmak istemediklerini söy­lediler. Berâ: «Ben Kâ'be'ye doğru namaz kılacağım» de­di ve yolculuk boyunca öyle yaptı, diğerleri yine Kudüs'e yönelerek namaz kılmaya devam ettiler. Onunla boşu bo­şuna tartışmadılar. Yalnız, Mekke'ye vardıklarında Berâ' şüphe duymaya başladı ve Yesrib'in ileri gelen şairlerin­den olan Hazreç'li Ka'b İbn Melik'e: «Ey kardeşimin oğlu, Allah'ın Rasulüne gidelim ve benim yolda yaptığım şey hakkında ona danışalım, çünkü ben sizin, bana karşı ol­duğunuzu hissediyorum» dedi. Bunun üzerine rastladık­ları Mekke'li bir adama, henüz hiç görmedikleri Peygam­ber (s.a.v.) 'i nerede bulabileceklerini sordular. Adam : «Am­cası Abbas'ı tanıyor musunuz?» dedi, onlar da tanıdıkla­rını söylediler, çünkü Abbas sık sık Yesrib'e gelirdi. Adam : «Mescid'e girin, Abbas'ın yanında oturan odur* dedi. Pey­gamber ıs.a.v.)'in yanına gittiler, o fiera'nın sorusuna şu cevabı verdi: «Senin bir yönün vardı, onu korumalıydın». Bu söz birçok anlama çekilebilirdi, fakat Berâ' Peygam­ber (s.a.v,)'in yaptığı gibi namazda yönünü tekrar Kudüs'e çevirmeye başladı.

Mekke'ye aralarında Yesrib'Îİ putperestlerin de bulun­duğu bir kervanla yolcuıuK ettiler. Putperestlerden. biri, Beni Salime'nin lideri ve çok etkili bir adam olan Haz-reç'îî Ebu Cabir Abdullah Ibn Amr, yolculuk sırasında Mina'da müslüman oldu. Peygamberle daha önceki gibi Akabe'de Hacc'ı takip eden iki geceden sonraki gece giz-Îicö buluşmayı kararlaştırmışlardı. İçlerinden biri o gece­yi şöyle anlatıyor: «O gece kervandaki diğer adamlarla birlikte gecenin üçte biri geçene dek uyuduk. Daha sonra yavaşça kalktık ve kaya kuşu kadar sessiz bir şekilde he­pimiz Akabe yakınında toplandık. Orada Allah'ın Rasulü gelene dek bekledik, onunla birlikte hâlâ atalarının dinine uyan amcası Abbas da gelmişti. Müslüman olmamasına rağmen Abbas, yeğenini güvenilir ellere teslim etmek isti­yordu. Peygamber (s.a.v.) oturduktan sonra ilk önce Ab­bas konuştu : «Ey Hazreçliler, -Araplar Evs ve Hazreç'e böy­le hitap ederlerdi- Muhammed (s.a.v.)'in bizim aramızda ne kadar itibarlı olduğunu ve onu nasıl koruyup, ona ka­bilesi ve ailesi içinde şerefli ve saygın bir kişi olarak dav­randığımızı biliyorsunuz. Buna rağmen O, sizi seçti ve si­zinle birlikte olmak istiyor. Bu nedenle, eğer ona verdiği niz sözü tutmaya ve onu karşı çıkanlardan korumaya söz veriyorsanız, alın, bu yük sizindir. Fakat o size geldikten sonra onu ele vereceğinizi düşünüyorsanız, onu şimdiden bırakın». «Söylediklerini duyduk» dediler, «Fakat ey Al­lah'ın Rasulü, sen konuş; kendin ve Rabbin adına istedi­ğini seç».

Kur'an okuyup, islâm ve Allah'la ilgili bazı bilgiler söyledikten sonra Peygamber (s.a.v.) : «Bu anlaşmayı şu şartla yapıyorum. Bana verdiğiniz sözden sonra beni eşle­rinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi koruyacaksınız dedi. Berâ' (r.) kalktı. Peygamber'in elini tuttu ve: «Seni Hakla gönderen Allah'a yemin olsun ki, seni, onları koru­duğumuz gibi koruyacağız. Ey Allah'ın Rasulü, biatimizi kabul et, çünkü biz savaşçı ve babadan oğula geçen silah­lara sahip bir topluluğuz» dedi. Evs'li bir adam onun sö­zünü keserek şöyle dedi: «Ey Allah'ın Rasulü, bizim diğer topluluklarla da bağlarımız var», -Yahudileri kasdediyor-du- «onlara galip gelmek istiyoruz. Ya biz sana biat eder, Allah da sana zafer verirse, sen kendi halkına dönüp bizi bırakırsan?». Peygamber gülümsedi: «Hayır, siz benimsi-niz, ben de sizinim. Sizin savaştığınızla savaşır, barıştığı­nızla barışırım» dedi.

Daha sonra şöyle dedi: «Bana aranızdan grubun iş­lerine bakacak oniki lider seçin». Bunun üzerine dokuzu Hazreç'li, üçü Evs'li oniki lider seçtiler. Adamların altmış ikisi ve iki kadın da Hazreç'li olduğu için Hazreç'li lider­ler çoğunluktaydı. Hazreç'li dokuz liderden ikisi Es'ad ve Berâ' idi; Evs'li üç liderden biri ise Sa'd îbn Muazm ve­kili olarak gösterdiği Useyd'di. .

Topluluk teker teker biat etmeye hazırlanırken, önceki yıl biat eden oniki kişiden biri olan Hazreç'li bir adam : «Hazreç'liler, bu adama biat etmenin ne anlama geldiğini biliyor musunuz?» dedi. Onlar: «Biliyoruz» dediler, adam onları duymazdan gelerek devam etti: «Siz siyah, kırmı­zı[5], tüm insanlara savaş açmaya söz veriyorsunuz. Bu yüz­den eğer mallarınız eksildiğinde ve bazılarınız öldürüldü­ğünde, onu terkedeceğinizi düşünüyorsanız, onu şimdi bı­rakın. Çünkü onu o zaman terkederseniz, bu dünyada da ahirette de utanç duymanıza sebep olur. Fakat eğer sözü­nüzden dönmeyeceğinizi düşünüyorsanız, onu alın, çünkü Tanrı'ya andolsun bu, hem dünya hem de ahiret için kur­tuluştur» . «Mallarımız elimizden gitse de, öldürülsek de onu kabul ediyoruz. Ya Resulullah, eğer bu sözümüzü yerine getirirsek bizim için ne var?» dediler. Peygamber: «Cen­net», dedi, onlar da: «O halde elini bize uzat» dediler, eli­ni tutup biat ettiler.

Şeytan o sırada Akabe'nin tepesinde onları gözlüyor ve dinliyordu; kendisini tutamaymca Muzammam (zem­medilen, suçlanan) diye yüksek sesle bağırdı. Peygamber (s.a.v.) bağıranın Şeytan olduğunu biliyordu, ona şöyle ce­vap verdi: «Ey Allah'ın düşmanı, sana fırsat vermeyece­ğim».

 



[1] Ona bağlı kalacaklarına söz verdiler. Çev.)

 

[2] Burada  Arabistan'da  yaygın   olan  kız çocuklarım  diri   diri toprağa gömme adeti kasdediliyor,

[3] 1.1. 289.

[4] Bak. böl. XIX.

 

[5] Bu, tüm insanlar anlamına gelir. Akabe'deki bu ikinci biat-tan sonra ilk Akabe biati «kadınlar biati- diye anılmaya başlamıştır. Savaş görevlerinden bahsetmediği için sadece kadınlar için böyle kullanılmaya devam etmiştir.

 

The CHM file was converted to HTM by UNLICENSED version of ChmDecompiler software.
Download ChmDecompiler via: http://www.zipghost.com