Kim bir şeyi severse, onu ve ona muvafık hareket etmeyi yeğler. Yoka o kişi muhabbetinde sadık değil, sadece muddei (iddacı)dir.
Rasulullah’a (s.a.v.) muhabbetinde sadık olan kişinin üzerinde alametleri görülür.
Enes b. Malik (r.a.) şöyle buyurdu:
Rasulullah (s.a.v.) saba dedi ki:
“ Ey oğlum! Kalbinde hiç kimseye karşı bir kin (ve hased v.s.) olmadan sabahlamaya ve akşamlamaya gücüm yetiyorsa, öyle yap.”
Sonra da şöyle devam etti:
“ Ey oğlum! Bu benim sünnetimdir (yaşantımdır). Kim benim sünnetimi severse, beni sevmiştir. Kim de beni severse, Cennet’de benim beraberdir”.”
Rasulullah’ı (s.a.v.) sevmenin alametlerinden biri de, onu çok hatırlamak, ondan bahsederken adına hürmet ve ta’zim etmek ve onun adını işittiğinde, huşu’ve huzur hissetmektir.
Zira Ashab-ı Kiram, onun hakkında konuşurlarken, huşu duyuyorlardı. Vücutları tir tir titriyor ve ağlıyorlardı. Hatta bir çok Tabi’in dahi böyleydi.
Bazıları muhabbeti şöyle tarif ediyorlar:
“ Muhabbet, devamlı mahbubu (sevdiğini anşamaktır.”
Bir başkası da:
“ Sevdiği kimseyi, sahip olduğu her şeye tercih etmektir…”
Diğer biri:
“ Üzüntülü bir kalbe, devamlı olarak sevmediğine iştiyak duymaktır. “ demiştir.
Şeyh Ahmet b. Abdi’l-Hayy el-Halebi, Adabu’s-Salat adlı kitabında şöyle der:
“ Rasulullah’ salavat getirirken, onun mübarek suretini kalbinin aynasında tasavvur etmeye çalışmalıdır. Sanki kendisi Rasulullah’ın karsındaymış gibi düşünüp, O’na salat ve selam etmesi, Cenab-ı Mevla‘dan isteyecektir. Salavat getiren kişi, buna devam ettiğinde, mübarek Nur-u Muhammed’i onun üzerine devamlı olarak akar.