Ebû Yezîd Tayfûr b. Îsâ b. Sürûşân.

Adı; Ebu Yezid Tayfur bin İsa bin Şuruşan, doğum yeri olan Bistam; İran’ın kuzey doğusunda, Tahran – Meşhed karayolu üzerindeki Şahrud Vilayetine bağlı küçük bir kasabadır. Hz. Ömer zamanında feth edilmiş olup fetihten önce halkı mecusi (Ateşe tapan) idi. Bayezid’in dedesi önemli bir mevkii bulunan tanınmış bir aileden geliyordu. Bu ailenin en önemli özelliği, beşeri münasebetlerde insan sevgisine büyük önem veren ve bu sevgiyi insanlar arasın da yaymaya çalışan, din adamları (Mobedler) yetiştirmekle tanınmıştı.

Bayezid Bistami Hazretleri; Seruşan’ın İsa ismindeki oğlundan, Tayfur (Bayezid), Adem, Ali isimli üç torununun ortancasıdır. Torunlarının içinde en akıllısı, en faziletlisi, hali en güzel, içi en temiz, sözü en etkili, makamı en yüce, itibarı en fazla, şanı en ulu, mevkii en yüksek, rütbesi en muazzam, derecesi en yüksek, menkıbeleri en parlak, tavrı en ilginç, sözleri en açık, delilleri en güçlü olanı Bayezid idi. Evlat annenin eseridir.

Her hayırlı evladın arkasında, onun terbiyesinde çok hassas davranmış hayırlı bir anne mevcuttur. Bunlardan Veysel Karani, Abdulkadir Geylani, Şahı Nakşibend ve emsali gibi sayamayacağımız her Allah dostunun arkasından onu yetiştirmiş, duasını eksik etmemiş bir annenin mevcudiyetini onların hayatını okuduğumuzda yakinen görürüz. Hatta Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin “Beni ziyaret etmeden evvel, annemin kabrini ziyaret ediniz” sözü annenin bu mevzudaki önemini anla mamıza yardımcı olur. İşte Bayezid-i Bistami hazretlerinin annesi onlardan birisidir. Annesi güzel ve yüzü nurlu, utangaç, çekingen, alçak gönüllü, zahide ve abide bir hanım olup çok dua eder, Allah’tan çok korkar, ondan ümidini kesmez, çokça namaz kılmaya ve oruç tutmaya özen gösterir, daima Allah’tan razı olur, onun rızasını kazanmaya çalışırdı. Haysiyetli ve namuslu bir hanımefendi idi. Babası İsa efendi Bistam’ın ileri gelenlerinden çok müttaki, helal lokmaya özen gösterip, haramdan sakınan, haram lokmanın dua ve ibadetin kabuluna engel olduğunu bilen, Allah tan çok korkan, zahid bir insan idi.

Bayezid-i Bistami hazretlerinin babası annesiyle evlenip annesi gelin geldiğinde tam kırk gece ona el sürmedi. O ta ki babasının evinde iken aldığı şüpheli gıdaların onun içinde bıraktığı izler olabilir. Hayırlı bir neslin yetişmesine engel olur düşüncesiyle yenilenin, içilenin izinin silinmesini arzu etmiş daha sonra hanımı ile beraber olmuştur. Bu düşüncenin birlikteliğinden ve beraberliğinden Bayezid Bistami hazretleri gibi bir evlatları olmuştur. Anlatıldığına göre Hazretin harikulade halleri henüz anne karnında iken başlamıştı. Annesinin beyanına göre ona hamile iken helallığı şüpheli bir lokmayı ağzına aldığı zaman karnındaki bebek tepinmeye başlar, lokmayı ağzından çıkarıncaya kadar bu hareketi sürdürürdü.

Bayezid-i Bistami Hazretlerine sormuşlar; “- Bu yolda en iyi hâl nedir?” demiştir ki; “- Anadan doğma devlet yani velilik. Bu olmazsa agah bir gönül, bu olmazsa basiretli bir göz, bu olmazsa (hak olanı) işiten bir kulak, bu da olmazsa aniden vefat. Hazret kendisini Allah’ın çok büyük lütfu olarak anadan doğma, talihli sayar, ilahi yardıma mazhar olduğuna inanır, Allah’ın ta ezelden kendisini kayırdığını söyler ve “Böyle bir ailenin çocuğu olarak ve böyle güzel imkanlar içinde yetişmiş olmak şahsi gayret ile de olsa herkese nasip olmaz” diye düşünür ve Allah’a daima şükrederdi.

Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin esas adı; Tayfur (Güzel bir kuş ismi manasındadır.) Nam-ı; Arifler sultanı, bu nam altında gönüllere taht kurmuştur. Lakabı; Ebu Yezid, zamanla bu lakap Bayezid olarak esas isim halini almış gerek çağında, gerekse sonraki çağlarda bu ismin kutlu olduğuna, manevi yönden faydası bulunduğuna inanılarak (teberruken ve istimdaden) hem onun ailesi mensupları, hem de sevenleri, aşıkları tarafından kullanılmıştır.

Tarihte Bayezid ismiyle tanınan birçok ünlü kişinin bulunmasının sebebi de onu ulu kişiliği ve kişiliğinin biiznillahi tasarrufudur. Bayezid-i Bistami Hazretlerinin çocukluğu, diğer ahiret ve dünyanın farkında olmayan, oyundan başka bir şey düşünmeyen ve bilmeyen çocuklardan çok farklı bir çocukluk geçirmiştir. İlahi kudret, onu ileride büyük veli olacak insana yaraşır bir çocukluk geçirtiyordu. Hal ve hareketleri, dengeli ve ölçülü, sözleri hikmetli, bakışları anlamlı ve yüzü nurlu idi.

Bayezidi Bistami hazretleri, insanları Hakka dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, gerçek saadete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velilerin beşincisidir. Arifler sultanı diye meşhurdur. İsmi Tayfurdur. Üveysi idi. Kendisinden kırk yıl önce vefat eden İmâm-ı Cafer-i Sadık hazretlerinin ruhaniyetinden istifâde etti.113 âlimden ilim öğrenmiştir. Son derece âlim, fâdıl ve edib idi.

Türbesi Bistâm’da tarihî binaların toplu olarak bulunduğu yerin tam ortasında, süs ve ihtişamdan uzak bir haldedir. Gazan Han’ın, kabri üzerine bir türbe yaptırmak istediği, ancak rüyasına giren Bâyezîd’in kendisini bundan vazgeçirdiği rivayet edilir. Daha sonra Olcaytu tarafından yaptırılan türbe tarih boyunca pek çok sultan ve devlet adamı tarafından ziyaret edilmiştir.


İran Hazar Denizi’nin Kıyısındaki Mübarek Türbesi.

Anneye hizmet

Küçük yaşta iken okumaya başladı. Dikkatle derslerine devam ediyordu. Bir gün okuduğu bir âyet-i kerimenin (Lokman suresi: 14) tesiri ile eve döndü. Annesi merak edip niçin erken döndüğünü sorunca, şöyle cevap verdi: “Öğrendiğim bir ayet-i kerimede, Allahü teâlâ, kendisine ve sana itaat etmemi emrediyor. Ya sana hep hizmet edeyim veya beni serbest bırak, hep Allahü teâlâya ibadet ile meşgul olayım.” dedi. Annesi; “Sen beni bırak Allahü teâlâya ibadet et.” dedi. Bundan sonra, kendini Allahü teâlâya verdi, emirlerinin hiç birisini yapmakta gevşeklik göstermedi; ama annesinin hizmetini de ihmal etmedi. Annesinin küçük bir arzusunu, büyük bir emir kabul edip, her durumda yerine getirmeye çalışırdı. Çünkü Allahü teâlânın emri de böyle idi.

Soğuk bir kış gecesi idi. Annesi yatarken su istedi. O da hemen fırladı. Fakat testide su yoktu. Çeşmeye gidip, testiyi doldurdu. Eve geldiğinde, annesinin tekrar uykuya dalmış olduğunu gördü. Uyandırmaya kıyamadı. Testi elinde olduğu halde bekledi. Epey müddet sonra annesi uyanıp “Su, su!” diye mırıldanarak uyandı. Oğlunun bu hâlini gören annesi; “Yavrum, testiyi niçin elinde tutuyorsun?” dedi. O da, “Uyandığın zaman, suyu hemen verebilmek için testi elimde bekliyorum.” dedi. Annesi; “Ya Rabbi! Ben oğlumdan râzıyım. Sen de râzı ol!” diye duâ etti. Belki de annesinin bu duâsı sebebiyle, Allahü teâlâ ona evliyâlığın yüksek mertebelerine kavuşmayı ihsan etti.

İbadet zevki

Gençlikte yaptığı bâzı ibâdetlerden zevk alamıyordu. Bu durumu annesine anlatırdı ve yetişmesinde, terbiye edilmesinde bir kusur bulunup bulunmadığını sorardı. İçimde beni Rabbimden alıkoyan bir şey hissediyorum. Fakat sebebini bilmiyorum.” dedi. Annesi epey düşündükten sonra, “Evlâdım tek şey hatırlıyorum. Sen daha küçüktün. Komşulara oturmaya gitmiştim. Kucağımda iken ağlamaya başladın. Bir türlü susturamadım. Seni susturmak için ocakta pişmekte olan tarhanaya komşudan izinsiz parmağımı batırıp ağzına koydum.” dedi. Bunun üzerine annesinden, o komşuya gidip helallik dilemesini istedi. Annesi helalleştikten sonra ibâdetlerinden zevk almaya başladı.

Bir gece seher vakti Allah dedi. Sonra düşüp bayıldı. Ayılınca, niçin bayıldığını sordular. (Sen kim oluyorsun da ismimi ağzına alıyorsun? şeklinde bir ses gelir diye çok korktum da onun için bayılmışım.) buyurdu.

Biri, “Bu derecelere nasıl kavuştunuz?” diye sordu. Ona “Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riâyet etmekle.” diye cevap verdi.

Bir gece otururken ayaklarını uzatmıştı. (Sultanla oturan edebini gözetmeli) diye bir ses duyup hemen toparlanır.

Buyururdu ki: Allahü teâlâyı an, dilini, başka işlerle uğraşmaktan koru. Nefsini hesaba çek. İlme yapış ve edebi muhafaza et. Merhamet sahibi ve yumuşak ol. Allahü teâlâyı unutturacak her şeyden uzak dur. Bir kimsenin, Allahü teâlâya olan sevgisinin gerçek olup olmadığının alâmeti, kendisinde deniz misâli cömertlik, güneş misâli şefkat ve toprak misâli tevâzu gibi üç hasletin bulunmasıdır.