Aziz ve değerli kardeşlerim!
İmanın altı temel şartından birisi de kıyamete ve âhirete iman etmektir.
Ahirete iman ne demektir?
Ahiret demek; bütün cin ve insanların öldükten sonra belirli bir zamana kadar berzah aleminde kalması, sonra tekrar dirilmesi ve Allah’ın (c.c) huzuruna getirilip, hesap görüldükten sonra, cennet ve cehenneme taksim olması demektir. Ahiret demek, zaten “Son gün” demektir.
Çok muhterem kardeşlerim!
Ahiret gününe imanın önemi çok büyüktür, çünkü orası mahkeme-i Kübradır. Büyük bir mahkeme kurulacak ve “hakimi bizzat Allah (c.c) olacaktır.
İnsanların organları kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Ahiret gününe inanan kişi o gün için çalışır, hazırlık yapar ve o dehşetli günde pişman olmamaya gayret eder.
Cenâb-ı Mevlâ (c.c) Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette bize bu gerçekleri bildirmiştir. İnsan, ne yok olmak ne de keyif ve sefa sürmek için yaratılmıştır. İnsanın, ölümü ve âhireti hatırlaması insana çok önemli faydalar sağlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v);
– Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayın, buyurmuştur. (Kenzü’l-Ummâl, 15/42097)
Ölümü hatırlamak, günahları azaltır, taat ve ibadeti çoğaltır.
Kıyamete iman etmek çok önemli bir husustur. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah (c.c) meleklere ve insanlara bildirmemiştir. bu ilim, Allah (c.c) katındadır. Ancak kıyametin kopması çok kısa bir sürede gerçekleşecek ve bir zelzele ile bitecektir. İsrafil (a.s) sûr’a bir üflemesiyle bütün insanlar korkuya kapılacak, ikinci üflemesiyle bütün canlılar ölecek, kâinatta hiçbir canlı kalmayacak, sonra sûr’a üçüncü üflemesiyle de Allah (c.c) bütün canlıları tekrar diriltip hesaba çekecektir.
O gün geldiğinde herkes birbirinden kaçacak, öyle ki anne-baba evladından, evlat da anne-babasından, “benden sevaplarımı ister, hak talep eder” korkusuyla kaçacak.Kâfirler kıyamete inanmıyor ve “öldükten sonra insanın kemikleri çürümüş, toz haline gelmişken bunları kim diriltecek?” diye alay ediyorlardı.
Hatta bir gün Velid b. Muğire isimli müşrik, eline almış olduğu paslı, çürümüş ve kırık bir demir parçasını getirerek Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v), bunun eski haline dönmesinin mümkün olmadığı gibi kemiklerin de tekrar eski haline dönmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyordu.
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor;
“ (Resûlüm!) De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilendir.” (Yâsîn, 79)
“Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmaya (ahirette diriltmeye) kâdir değil midir? Elbette (kâdirdir). O (her şeyi) yaratan ve bilendir” (Yasin, 81)
Muhterem kardeşlerim!
İnsan, cisim ve ruhtan ibarettir. İnsan ölünce cisim çürüyecektir, yalnız bazı insanlar müstesnadır. Mesela Peygamberler, şehitler ve bazı evliyaların bedenini çürütmek, toprağa haram kılınmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“Mi’raca giderken Musa’yı (a.s) gördüm. Kabrinde namaz kılıyordu. Onun kabri anayola (İpek Yolu’na) yakın kırmızı bir tepe üzerindeydi” buyurmuştur. (K. Ummal, 11/32271) Allah Resûlü (s.a.v) hem Musa’nın (a.s) kabrini tarif etmiş, hem de kabrinde namaz kıldığını bildirmiştir.
İnsan öldükten sonra namaz mükellefiyeti, sorumluluğu üzerinden kalktığı halde, Cenâb-ı Mevlâbazı sevdiği kullara mezarında da namaz kılma müsaadesi vermiştir.
Selahaddin-i Eyyübî zamanında Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i şerifinde işaret edilen, ipek yoluna bir taş atımı mesafede kırmızı tepenin üzerindeki Hz. Musa’nın (a.s) kabri bulunmuştur.
Tıpkı İstanbul’un fethinde, Akşemseddin’in (k.s) Ebû Eyyub el-Ensari’nin (r.a) kabrini keşfen bulması gibi.
Muhterem kardeşlerim!
İnsan ölünce beden çürüyecek, kemikler de dâhil bütün beden toprak olacak, ama ruh ölmez, o kalacaktır. İnsan bedeni çürüyecek ama kuyruk sokumundaki acbu zeneb kemiği de denilen küçük bir kemik çürümeyecektir. İnsan yeniden diriltileceği zaman, tohum misali o kemikten tekrar diriltilecektir.
Muhterem kardeşlerim!
Kıyametin saati meçhul, ama alâmetleri bellidir. Zaten en büyük alâmeti Peygamber Efendimiz’dir (s.a.v). Çünkü O, âhir zaman peygamberidir. O’ndan sonra peygamber gelmeyecektir.
Kıyamette herkes yaptığı ameli hatırlayacak öyle ki; tıpkı bir film gibi her şey gözler önüne serilecektir.
Cennet ve cehennem yaratılmıştır ve şu an mevcuttur, ancak yerini ve şu an nerede olduğunu yalnızca Cenâb-ı Mevlâ (c.c) bilir. Allah bizi cennete giren kullarından eylesin, âmin.
Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Cennete veya cehenneme gitmenin insanın kendi elinde” olduğunu bildirmiştir.
Muhterem kardeşlerim!
İman, çok önemli bir konudur. Allah (c.c) bizim imanımızı muhafaza eylesin. Bir Müslüman cehenneme girse bile, sonunda mutlaka cennete girecektir. Eğer imanı olmazsa, ebedî olarak cehennemde kalacaktır. Bir kısım insanlar, cehennemi hiç görmeden, cennete girecek, bir kısım insanlar cehennemlik olsalar da, Resûlullah’ın (s.a.v) şefaatiyle cehenneme girmeden cennete girecekler. Allah (c.c) bizi muhafaza eylesin, âmin.
Peygamber Efendimiz (s.a.v);
“Cehennemdeki en küçük ve hafif olan azap, insanın ateşten terlikler giymesi sebebiyle beynin kaynatılmasıdır. Yani beden normalde yanmayacak, sadece ayaklar yanacak, ancak ayaklardaki hararetin sebebiyle beyin kaynayacak.” (Mesabihus Sünne, 4394, Buhari, Müslim)
Muhterem kardeşlerim! Daha önce de belirttiğimiz gibi “iman” çok önemlidir. Temel esasları ise bildiğiniz gibi, Allah’ın (c.c) varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kaza ve kadere, âhiret gününe inanmaktır. Allah (c.c), iman etmeyen ve kıyamete inanmayan kâfirlere:
“Mademki siz kıyameti yalanlıyor ve inanmıyorsunuz, o halde ölümü üzerinizden defedin” buyurmuştur.
Allah (c.c) ne vaat ettiyse o olacaktır.
Kıyamet vardır ve o gün güneş, bir deniz mili yaklaştırılacaktır. Güneş şu an gökyüzünün dördüncü katındadır. Dünyamız gökyüzünün birinci katında olduğu halde, güneş ikinci ve üçüncü değil gökyüzünün dördüncü katındadır, aralarındaki mesafeyi ancak Cenâb-ı Mevlâ (c.c) bilir. Güneş şu an o kadar mesafeden bize çok etki ediyorsa, kıyamet günü, harareti çok daha fazla olacaktır.
O gün insanlar, sınıf sınıf olacaklar ve o sıcak günde yedi sınıf insan arş-ı âlânın gölgesi altında, gölgeliklerde olacaklar. Ve onlar bir sıkıntı ve eziyet görmeyecekler. Onlar kimlerdir?
Onlar;
1. Adaletle hükmeden imam. Yani sultan, reis-i cumhur gibi idare makamında olup adaletle idare eden hükümdarlar.
2. Kalbi daima mescide bağlı olan kişiler. Öyle ki ezan okunsa, namaz vakti girse de camiye gitsem diyen kimseler.
3. Allah yolunda verdikleri sadakayı gizleyenler: Sağ elin verdiğini sol eli bilmez diye tarif edilen zümreler.
4. Allah (c.c) için birbirini sevip ayrıldıklarında da bu sevgilerini devam ettirenler, yani aralarında hiçbir dünya alışverişi ve menfaat yokken, yalnız Allah (c.c) rızası için birbirini seven kimseler. Onlar bir sıkıntı çekmeyecekler. Allah (c.c) bizleri onlardan eylesin, âmin.
5. Allah’ın (c.c) zikriyle coşup, Allah’ın (c.c) korkusundan gizli gizli gözyaşları dökenler.
Pek muhterem kardeşlerim! Bizler de mümkün mertebe Allah’ın (c.c) korkusundan ağlamalıyız, Allah’ın (c.c) korkusundan bir damla dökülen gözyaşı cehennemi bile söndürür.
6. Güzel ve soylu bir kadın, kendisini zinaya çağırdığında ben Allah’tan (c.c) korkarım diyen kimseler. Yani elinde o kötülüğü yapmak için her türlü fırsatı olduğu halde, nefsine muhalefet edip Allah (c.c) korkusundan dolayı o kötülükten yüz çevirenler.
7. Taat ve ibadet üzere büyüyen genç. Yani yaşlılık devresini beklemeden Allah’a (c.c) genç iken ibadet edenler.
İşte bu yedi sınıf insan o sıcak günde gölgelikler altında olacak ve sıkıntı görmeyecekler. Allah (c.c) bizi onlardan eylesin, âmin.
Muhterem kardeşlerim!
Kıyamet kopunca, ilk şefaat edecek ve ilk cennete girecek olan Hz. Muhammed Mustafa’dır (s.a.v). Öyle ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) cennetin kapısını çalacak, kapıdaki görevli melek, gelenin Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) olduğunu öğrenince diyecek ki:
– Allah (c.c) senden önce hiç kimsenin cennete girmesine müsaade etmememi emretti.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu ki:
“Hiç kimseye verilmeyen Makam-ı Mahmud bana verildi. Her peygamberin “nefsî nefsî” dediği günde, ben “ümmetî ümmetî” diyecek ve onlara şefaatedeceğim. Ve ben ümmetimi en zor yerlerde bekleyeceğim. Mizanda, sıratta, hesapta ümmetimibekleyeceğim” buyurmuştur. (Mesabihus Sünne, 4317)
Aziz kardeşlerim!
Makam-ı Mahmud yalnız peygamberimize verilmiş toplu şefaat iznidir. Sırat köprüsü de cehennemin üzerine kurulmuş, geçilmesi zor bir köprüdür. Ancak kimi insanlar yaptıkları amele göre, onun üzerinden şimşek gibi, kimileri, cehenneme düşe çıka, herkes ameline göre geçecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“Ben en sonunda ümmetimi Kevser Havuzunda bekliyorum” buyurmuştur. (Mesabihus Sünne, 4315)
Kevser havuzu, dört köşeli ve her köşesi bir aylık yol uzunluğunda olan bir havuzdur. Oradan bir kere içen bir daha susamayacaktır.
Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v):
– Ben Kevser havuzunda ümmetimi beklerken; meleklerin, ümmetimden bir kısım insanları, cehenneme doğru götürdüklerini görünce, ben onlara “Gelin! gelin! Ben buradayım! Buraya gelin! Onları nereye götürüyorsunuz” diye sorduğumda,
Melekler:
-Yâ Resûlullah! Sen biliyor musun, onlar senden sonra ne yaptılar? Onlar, senden sonra dinini değiştirdiler, senin ahlâkını, huyunu beğenmediler, diyecek ve benim yanıma bırakmayacaklar. (Mesabihus Sünne, 4315)
Allah (c.c) bizleri onlardan olmaktan muhafaza eylesin, âmin.
İnsanın âhirette rahat etmesi, bu dünyadaki ameline bağlıdır. Onun için bizler de bu dünyada çalışıp gayret etmeli, üzerimize düşen farzları ve ibadetleri yapmalıyız. Allah (c.c) hepimize cennette Resûlullah’a komşu olmayı, Havz-ı Kevser’den içmeyi nasip eylesin, âmin.