Rabıtanın meşruluğu Kitab ve Sünnet ile sabittir. Yüce Nakşibendi tarikatında rabıta, temel ve çok önemli bir direktir. Mevlana Halid Bağdadi (k.s.) söyle buyurmuştur: “Kitab ve sünnet’e yapıştıktan sonra, Allah’a (c.c.) ulaşma yollarının en büyüğü rabıtadır. Bizim sadatımızın bir kısmı seyr-u sülukda ve süluk yaptırmada sırf rabıtayla beraber başka şeyler (zikir, v.s.) de vermişler; fakat bununla beraber fena fillah’ın öncüsü olan fena fişşeyh’e açıkça belirtmiştir. Daha önce zikrettiklerimizden de anlaşılacağı üzerine rabıta; nasıl ki Allah için sevmek ve O’nun sevgisine ve onun zikrinde müstağrak olmaya vesile ise, bir yönden de ma’nevi ve rühi bir sohbetdir. Bütün bunlar (Allah için sevmek, O’nun sevgisini kazanmak, zikrinde yok olmak ve ma_nen sohbet etmek) ise, taleb edilen ve dinen rağbet edilen şeylerdir. Kitab ve Sünnetle sabittir. Cenab-ı Mevla (c.c.) yüce Kitab’ında şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Ey iman edenler! Allah’dan korkun ve sadıklarla beraber olun”. ( Tevbe, 119) Sadatımızın büyüklerinden Şeyh Ubeydullah Ahrar (k.s.) bu ayeti tefsir ederken şöyle buyurmaktadır: “Sadıklarla beraber olmanın iki ma-nası vardır: Sureten ve ma-nen beraberlik… Sureten beraberlik; sıdk ehli insanlarla beraber bizzat oturmak ve onlarla arkadaşlık yapmaktır. Ta ki onlarla oturup kalkmaktan dolayı, onların güzel sıfat ve ahlakının nurlarıyla kişi, batınını nurlandırsın. Ma-nen beraberlik; vasıta ve vesile olmayı hak etmiş olan ehlullaha batınıyla rabıta yapmaktır. Sohbet sadece yüz yüze ve göz göze beraberlik olarak sınırlandırılamaz. Bilakis, musahabenin (arkadaşlığın) devamlı olması gerekir ve vasıta devamlı onun nazarında olabilmesi için de “suret”i aşıp, “ma’na”ya geçmesi gerekir. Şayet bu ma’nevi sohbete devamlı rayet edilirse. Müridle mürşid arasında bir münasebet olur ve mürüdün gizli hali ile mürşidinki aynı olur. Böylece bu vasıta sebebiyle asli maksad hasıl olur”. Allah’u Teala buyuruyor ki:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey iman edenler! Allah’dan korkun; O’na vesile arayın ve o’nun yolunda cihad edin. Umulur ki felaha erersiniz”. ( Maide, 35) Vesile; kendisiyle maksuda ulaşılan her şeydir. Allah’a ulaştıran ( O’nunrızasına kavuşturan) en yakın vesile Rasulullah (s.a.v.) ve onun Allah dostu olan varisleridir. Rabıta, bu zatların hallerinin rabıta yapan kişiye geçmesine vesiledir. Onların halleri de Allah ‘u Teala’ya ulaşma halidir. Yine Cenab-ı Mevla (c.c.) buyuruyor ki:
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“( Ey habibim!) De ki: Siz Allah ‘ı seviyorsanız, bana tabi olun (uyun) ki, Allah da sizi sevsin. ( Al-i İmran,31) Demek ki ittiba’(tabi olma) Allah’ın (c.c.) muhabbetine ulaşma sebebidir. Bu ittiba’ sözle, fiille veya hal iledir. İşte bu üçüncüsü rabıtadır. Bu konuda hadisler çoktur. Ebu Musa el-Eş’ari’den (r.a.)rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. “ Salih ve kötü arkadaşın misali, misk satıcısıyla, demirci misali gibidir. Misk taşıyan arkadaşlık edersen, ya sana biraz misk ikram eder veya satar; yahut (hiç olmazsa) burnuna güzel koku gelir. Şayet demircinin yanında olursan, ya (üzerine ateş sıçrayıp) elbiseni yakar, ya da kötü koku koklarsın”. ( Müttefekun ‘aleyh. Mesabihu’s Süne C.:3,s.:378 Efendimiz’in (s.a.v.) buyuruyor ki “ burnuna güzel koku geir” sözü zahiri koklama ma-nasındadır. (Çünkü salih insanların güzel kokması demek, onların yanında huzur hissedilmesi demektir. Zira her güzel koku süren kişi salih demektir. Her salih kişi güzel kokmayabilir. Demek ki, buradaki koku yaymaktan maksat, etrafa huzur yaymak ma’nasındadır). Ve bu huzur ancak salih insanlarla ya zahiren veya ma’nen beraber olmakla hissedilebilir ( Zahiren musahabe (arkadaşlık) yoluyla, ma’nen ise rabıta yoluyla…) İşte, tarikat ehli arasında “ nisbet kokusu” denilen şey (huzur diye tabir ettiğimiz) bu ma’nevi kokudur. Kamil, mükemmil bir mürşide tam bir sıdk ve ihlas ile bağlı olan bir çok mürid bu kokuyu alır. Muaz b. Cebel’den rivayet edilen hadis de rabıta’nın delillerindendir. Rasulullah (s.a.v.), bir Hadis-i Kudsisinde , Allah’u Teala’nın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Benim için birbirini sevenlere, benim için oturanlara, benim için birbirinizi ziyaret edenlere ve benim için verenlere benim muhabbetim vaciptir (yani illa ki ben onları severim).” ( M.Sünne,3892) Diğer bir rivayette, Cenab-ı Allah (c.c.) buyurmuştur ki : “ Benim için birbirlerini sevenlere nurdan binberler vardır ki, onlara nebi ve şehidler gibta ederler”. ( Tirmizi, Muvatta,M.Sünne,3896) Enes’den (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerif de Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Üç özellik vardır ki, onlar kimden bulunursa, o kişi imanın tadını almış demekti: 1- Allah ve Rasulü’nün o kimseye diğer her şeyden daha sevgili olması, 2- ( Daha önceden) sevmediği bir kişiyi sırf Allah rızası için sevmesi, 3- Ateşe atılmak nasıl hoşuna gitmiyorsa Allah onu kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten de o derece tiksinmesi”. ( Müttefekun Aleyh-Riyazu’u-Salihin,375)